Çamlıbel

Mersin Kent Ansiklopedisi sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

Mersin'in Kök Hücresi Çamlıbel

Çamlıbel küçük bir semt olsa da Mersin’in kentsel genetik kodunun taşıyıcısıdır. Kentin doğuşunun ve iniş-çıkışlarının izlerini, sosyo-kültürel ve siyasal hayatının gizlerini taşır. Bu yüzden de semti yeniden düşünürken, şehrin karakterinin hatırlanması önemli. Mersin hep genç bir kent olarak bilinse de Neolitik Çağ’da Anadolu’nun ilk merkezlerinden olduğu bilinen Yumuktepe, şehrin tarihini dokuz bin yıl önceye taşır. Çamlıbel tam da Yumuktepe’nin limanı Zephyrium kenti üzerine kurulmuştur. “Batıdan esen tatlı rüzgarın (Zephyr) yeri” anlamına gelen Zephyrium zamanla Zafra, Kalamya ve nihayet de Mersin olmuştur.

Her daim bir liman olsa da Mersin’in önemi 19. Yüzyılın başlarında Mısır Hidivi Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın Adana ve çevresini ele geçirmesiyle artar. Paşa’nın bölgede giriştiği arazi ıslah ve tarım faaliyetleri ile özellikle pamuk ekimi ve ihracatı başlar. Yüzyılın ikinci yarsında Amerikan İç Savaşı’nın Çukurova pamuğuna ve Süveyş Kanalı’nın inşaatının da Torosların kerestelerine yönelik talebi arttırması ile Mersin bölgenin limanına dönüşür. Kentin dışsal faktörlerle şekillenen gelişim hikayesi böylece başlar.

Dış talebin sonucu hızla gelişen tarım, ticaret ve denizcilik bu alanlarda daha deneyimli bir nüfusun şehre yerleşmesi sonucunu da doğurmuştur. Suriye’den göç eden Arap çiftçiler (fellahlar) ve denizciler ile ticaret, gümrükleme, bankacılık ve sigortacılık alanlarında etkin Levantenler Mersin’e yeni bir beşeri kimlik kazanır. Çamlıbel hala her iki grubun izlerini de taşımakta, çok kültürlü geçmişi günümüze taşıyabilecek çok önemli yapılara ve alanlara ev sahipliği yapmakta. Arap Ortodoks Kilisesi’nden, konaklara, komşusu Kiremithane Mahallesi’nden balıkçı barınağına kadar birçok nokta Çamlıbel’i yeniden tahayyül ederken akılda tutulması gereken tarihi ve kültürel miras boyutlarıdır.

Dahası Çamlıbel Cumhuriyet’le özdeş birçok yapıya da evsahipliği yapar. Doğu sınırındaki Halk Evi binası daha sonra Türkiye’nin en modern kültür merkezlerinden birine dönüştürülerek Devlet Opera Bale’nin sahnesi olmuştur. Hemen güneyindeki Belediye Bahçesi Mersin’lilerin bir araya geldiği önemli bir kamusal alan olarak hizmet vermiştir. Mahallenin batı sınırındaki Kız Meslek Lisesi de Cumhuriyet’in eğitime ve kadına, yıkılan stadyum da spora verdiği önemin nişanları olarak Çamlıbel’in karakteristik simgeleridir. Doğudaki Halk Evi’ni batıdaki Lise’yle birleştiren Atatürk Caddesi de Aşıklar Parkı boyunca kentin en önemli promenatı olarak 2000’li yıllara kadar çok popüler mağazalara vitrin olmuştu.

Böylesi önemde ekonomik, sosyal ve kültürel kaynaklara sahip kentin gelişimi başlarda bu avantajlara koşut bir hızda gerçekleşti. Liman Akdeniz’in en önemli ticari kapılarından biri oldu, Türkiye’nin ilk serbest bölgesi kuruldu, organize sanayi bölgesi hızla doldu, tarımsal üretim özellikle seracılıkla birlikte gelişti ve tüm bunlara bağlı olarak lojistik sektör büyük önem kazandı. Şehrin göbeğindeki Metropol gökdeleni kentin ekonomik potansiyelinin simgesi ve gerçekleşmesi beklenenlerin hayali olarak kentin siluetindeki başrol koltuğunu aldı. Fakat kentin gelişimi beklentilere tam karşılık veremedi. Dış ticaretin kentin ekonomisinde sahip olduğu merkezi önem, uluslararası gelişmelere karşı Mersin’i kırılgan kıldı. Ortadoğu’da birbiri arkasına patlayan savaşlar, askeri müdahaleler ve karışıklıklar limanın, dolayısıyla da kentin kaderini belirledi. Çok büyük hayallerle girişilen yatırımlar karşılık bulamadığı gibi, bu hayallerin çekiciliği ile kente göç edenlerin geliştirdiği hayatta kalma stratejileri kentin karakterinde derin yarıklara sebep oldu.

Ticari potansiyellerini gerçekleştiremeyeceğini anlayan kent sermayesi Türkiye’nin geri kalanında hakim inşaata dayalı kalkınma paradigmasının peşine takılmakta gecikmedi. Hızla artan nüfusun, ardışık göç dalgalarının, komşu illerin ikincil konut talebinin sonucun olarak kentin verimli tarım alanları hızla yapılaşma açıldı. Diğer kentlerden farklı olarak inşaata dayalı kalkınma için kurulan siyasi koalisyonlar Mersin’de çok daha farklı kimlikler üzerine temellendi. Karadenizli yatırımcılar da İç Anadolu’nun muhafazakar ya da alevi girişimcileri de Güneydoğulu Kürt müteahhitler de yerli tarım arazisi sahipleri de inşaata dayalı kalkınma amacıyla kendi ilişki ağlarını kurmakta geç kalmadılar. Bu yüzden Mersin’in yerel siyaseti başka hiçbir yerde görülmeyecek denge ve pazarlıklara bağımlı bir kurguyla işlemeye başladı. Türkiye’de etkin tüm ana partilerinin hem milletvekili hem de belediye başkanı olan tek şehirdi Mersin. HDP’li bir belediyenin komşusu MHP, büyükşehiri CHP oldu. Pazarlıkların bu belirleyiciliği yüzünden kentin gelişim yönü kontrol edilemez hale geldi.

Camlıbelyuruyus.jpg

[[MADAkademi Hafıza Yürüyüşü Filmi]]

İnşaat baskısı kenti sahili şeridi boyunca batıya genişletirken, ekonomik merkez ile konut alanı arasındaki mesafeyi arttırıyor, bu da yeni ulaşım altyapısı taleplerini tetikliyordu. Sahil şeridine paralel bulvarlar ile kuzeydeki tarımsal alanlar da hızla yapılaşmaya başladı. Üniversite kampüsünün kentin batısına yapılması ve Forum alışveriş merkezinin açılması ile kentin sosyo-kültürel ağırlık merkezi hızla Batıya kaydı. Mersin’in batıya kayışı kent merkezinin hızla terk edilmesine sebep oldu. Yenişehir evsahipliği yaptığı dört alışveriş merkezi, iki üniversite ve bir büyük kültür merkezi ile kentin yeni kalbi oldu. Tüm bu işlevlerin geleneksel sahibi Çamlıbel haliyle hızla kan kaybederek mahzun bir yalnızlığa mahkûm oldu. Yeni dönemin ruhunu yakalama umudu ile inşa edilip, kısa süre sonra kapanmak zorunda kalan alışveriş merkezi, Batı’daki yeni merkeze taşınmakta hiçbir tereddüt yaşamayan zincir mağazaların boş dükkanları, gençlerin ve ortasınıfların kentin batısını mesken tutması ile yaş ortalaması hayli ilerlemiş sakinleri ile Çamlıbel şimdi emekliye ayrılmış bir mahalle görünümünde.

Oysa Çamlıbel tam olarak terk edilmiş sayılmaz çünkü kent batıya doğru gelişmiş olsa da doğu yakası hala çok önemli işlevlere hala sahip. Kentin idari, adli ve ticari merkezi hala bu alanda. Kentin kara, deniz, demir ve havayolu kapısı da hala doğuya açılıyor. Dolayısıyla kent merkezi terk edilmekten ziyade transit bir karaktere savrulmuş durumda. Kent merkezi ve Çamlıbel hala insanların gelip geçtiği ama duraklamadığı, özellikle uğramadığı bir alan. Çamlıbel’in yeniden tasarımı bu transit niteliği duraklama vesileleri ile dönüştürecek bir perspektifte kurgulanmalı. Böylesi vesilelerin yaratılmasında da yukarıda kısaca özetlediğimiz geçmiş ve bu geçmiş içinde Çamlıbel’in konumu çok büyük önem taşıyor. İlkin Mersin’in kozmopolit kültürel mazisi ve zenginliğinin öne çıkarılması, kentin karakterinin Çamlıbel’de yeniden görünür kılınmasına yönelik müdahaleler düşünülmeli. Kültür merkezinden, Ortodoks kilisesine, Levanten yapılardan, kız meslek lisesine kentin hafızasında önem taşıyan birçok yapı, mekan ve alanın kentin geçmişinden taşıdığı izleri görünür hale getirilebilir.

Geçmişin ötesinde güncel kültürel faaliyetler kültür merkezinin salon ve sahnelerinin ötesinde semtin sokaklarına taşınabilir. Akdeniz Opera ve Bale Derneği gibi, İçel Sanat Kulubü gibi Türkiye’de az rastlanır özerklikte sivil kültür kurumlarına sahip Mersin’in bu ayrıcalığı Çamlıbel’de görünür hale getirilebilir, onlara kültürel faaliyetleri için alan açılabilir.

Kültürel etkinliklerin ötesinde Çamlıbel’in geçmişte oynadığı Aşıklar parkı ile özdeşleşmiş kamusal alan işlevini yeniden canlandıracak mekânsal düzenlemelere de önem verilmeli. Gitgide ısınan iklimi ile gölgelik alan ve koridorların kritik işlevini hatırda tutacak gezinme, buluşma, dinlenme alanları düşünülmeli. Çamlıbel’in belirgin mahalle kimliğine hitap etmek için de semt sakinlerinin ortak kullanımına yönelik mahalle bostanı ya da ortak kompost alanı gibi özel alanlar düşünülebilir. Zira Çamlıbel tüm mahzunluğuna rağmen hala kendisine yoğun bir aidiyet besleyen sakinlerin yaşam alanı. Özellikle tüm ekonomik ve sosyal dezavantajlara rağmen semti terk etmemekte direnen esnafları Çamlıbel’in yenilenmesinde çok kritik roller oynamaya aday olabilirler.

Türkiye’de pek örneği bulunmayan bir sivil mahalle birlikteliği ile bu esnaf zamanında sokak şenlikleri düzenleyerek, bir takım açık alan süslemeleri yaparak semtin yeniden canlanmasına çaba sarf etmişti. O çabaların izinde kentin ticari hayatının canlanması için tasarımın bu esnafın ticari faaliyetlerini destekleyici bir nitelik taşıması önemli olabilir. Özellikle pandemiyle ortaya çıkan büyük ve kapalı alanlara yönelik tereddütleri de hesaba katarak, semtin küçük esnafının açık havada hizmet sunmasını sağlayacak imkanlar düşünülmeli.

Esnafın bu istisnai bağı ve birliktelik zemini Çamlıbel’i yeniden düşünürken mutlaka hatırda tutulmalı, onu canlı ve işlevsel kılacak işlevsel roller ve mekânsal alanlar sunulmalı. Etkinliklerin düzenlenmesinden, bilgilendirme işlevlerini yerine getirmeye kadar birçok görev esnaf ve mahalle sakinlerinin birlikteliği ile oluşturulacak sivil bir platformun yetkisine bırakılabilir. Bu da tasarıma fiziksel planlamanın ötesinde kamusal, sosyal ve demokratik bir kimlik kazandıracak ve kentin genelinin ihtiyaç duyduğu sivil ortaklık zemininin bir nüvesini oluşturacaktır.