Ümit Yaşar Oğuzcan

Mersin Kent Ansiklopedisi sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

1924 yılında Tarsus’ta doğdu. Kuvayi Milliye kahramanlarından olan babası Lütfi Oğuzcan şiirle ilgileniyor, annesi duvarda fotoğrafı asılı olan Faruk Nafiz Çamlıbel’in bütün şiirlerini ezbere biliyordu. Bu nedenle şiirle çok küçükken tanıştı. Ailesinin yüreklendirmesi ile yine küçük bir çocukken şiir yazmaya başladı. Düşüp kalkmalar, hastalıklar, kırıklar, yaralanmalar gibi fiziksel acılarla başlayan yaşamı, anne babasının boşanmaları, yoksulluk, yer değiştirme gibi ruhsal acılarla devam ederken o hep şiire sarıldı. Sonunda şiir onun yaşam tarzı oldu. “…Acının her türlüsünü çektim, yokluğun en dayanılmazını gördüm, umutsuzluğun en koyusuna düştüm. Fakat şiire olan tutkum azalmadı. Çoğaldı giderek.” “Ben acılar denizinde boğulmuşum İşitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni Duyarım yosunların benim için ağladıklarını…”

Özgeçmişinde “… Köhne dünyayı 1924 yılında şereflendirdim…” diyecek, ya da evliliğini geçirdiği kazaların arasında sayacak kadar sıcak, samimi, arkadaş arasındaki sohbet gibi yazdı. Sırlarını, duygularını paylaştığı okuyucuları özellikle acı, umutsuzluklar ve sitemlerinde kendi iç seslerini buldular onda. Çok kısa sürede şiirleri, şiirlerini içeren şarkılar büyük kitlelerce ezberlendi.

Birçok şiiri bestelendi. “Bir ateşim yanarım, külüm yok, dumanım yok - Ağla gitar - Sen gözlerimde bir renk - Yandı hayat, söndü emel - Bir mevsim daha geçti - Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın – Yollarımız burada ayrılıyor - Ayrılanlar İçin - Beyaz Güvercin - Bir Gece Ansızın Gelebilirim - Dost Bildiklerim” gibi şarkılar döneminin en büyük, en ünlü sanatçıları tarafından icra edildi. Şiirleri radyolarda, sahnelerde sürekli okundu. Ümit Yaşar bu konudaki düşüncesini şöyle açıkladı. “ Toplumdan uzak şair olunmaz. Şair başka bir alemde yaşayan bir yaratık değildir… Şöhreti kucağımda ikinci bir insan olarak tanıyorum. Bu yüzden de çok rahatsız oluyorum.”

Ümit Yaşar yaşadığı, gezdiği, gördüğü, duyularına hitap eden her konuda yazdı. “…Mustafa Kemal'i düşünüyorum; Yeleleri alevden al bir ata binmiş Aşıyor yüce dağları, engin denizleri. Altın saçları dalgalanıyor rüzgârda, …” veya “… Çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm Çekmeğe başladı, oltada İstanbul Bu ne biçim su, bu nasıl şehir Şişede İstanbul, masada İstanbul …” Ya da “Kimseler görmedi öpüştüğümüzü Yağmurdan başka İki gözüm çıksın Şimdi ne zaman yağmur yağsa Utanıyorum …”

Gibi çok çeşitli ve çok farklı biçimlerde yazdı. “Tüm şairlik yaşamım dört ayrı bölümde toplanabilir: Önce duygusal şiirler ya da halk deyimiyle 'aşk şiirleri' gelir. Ama bence duygusal şiirler yalnız aşkı işlemez. Ele alınan konular arasında varlık, yokluk, ayrılık, özlem ve ölüm gibi insan yaşamında yeri olan türlü yanlarım var. Sonra, eski deyimle 'hiciv; halk edebiyatı diliyle 'taşlama', bugünkü sözcükle 'yergi' şiirlerim gelir. Felsefi yönü ağır basan ve bence 'sözle yoğunluk’ sanatının en zor türü alan rubailere de gönül verdim. Bir de eskilerin 'mensur şiir' dedikleri düzyazı biçimindeki şiirlerim var. Örneğin, 'Sahibini Arayan Mektuplar' öyledir." diyen Ümit Yaşar’ın şiirlerinin bazıları romantik, bazıları da didaktik tarzda oldu. Bazen beyiti, bazen dörtlüğü, bazen de serbest nazım biçimini tercih etti. Bu arada “sanat sanat içindir” mantığını savunanların hakarete varan ağır eleştirilerini hiç çekinmeden kitabına koydu ve şiirde olmak istediği yeri şöyle özetledi; “Şiirin ne olduğunu şiirlerimle kanıtlamaya çalıştım.. ..Bir halk çocuğu olarak doğdum, bir halk ozanı olarak öleceğim.”

Aşkı binlerce kez farklı biçimlerde tanımlayan Ümit Yaşar’ın sevgiliye hitaben yazdığı mektuplarında aşık için şöyle dediğini görüyoruz: “Sevebilen insan kendini keşfetmiş insandır. Çektiği bütün acılara rağmen; mutlu, kıvançlı insandır. Aşktır yücelten bizi ve derinliğimiz aşktandır. Gerisi boş, yalan” … Ben senin en çok davranışlarını sevdim Güçsüze merhametini, zalime direnişini Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini … Otuzu aşkın şiir kitabının yanı sıra düzyazı, antoloji, biyografilerle toplamda ellinin üzerinde kitap çıkardı. Bir çok şiir plağı yaptı. Yaşamının son döneminde hiciv yazmaya ağırlık verdi. Hicivli şiirleri dilden dola dolaştı.

İlk Kültür Bakanı, edebiyat profesörü Talat Sait Halman, Ümit Yaşar ve rubaileri için şöyle yazmıştır ; “…Dörtlük ve özellikle rubai türünün çağdaş üstatlarından biri, Ümit Yaşar Oğuzcan… Belirli vezinler ve kesin kafiye / rediflerle dört satıra derin bir düşünceyi ya da sürükleyici bir duyguyu sığdırmak hiç de zor değilmiş gibi, Oğuzcan bize özlü sevgi, felsefe, toplumsal eleştiri dörtlükleri veriyor. Muhteva ve üslubu dört başı mamur bir sentezde birleştiren şu şiiri, rubai türünün şaheserlerinden biridir : Her gün yeni bir can yaratır hak bende Ergeç yeşerir kupkuru yaprak bende Son meyvesiyim ben bir ölümsüz ağacın Binbir tohumun sürdüğü toprak bende … Oğuzcan’ın dörder satırlık nefis şiirlerini yıllar boyunca doya doya okuyacağız, ezberleyeceğiz, okutacağız. T.S.Halman”