Akkahve

Mersin Kent Ansiklopedisi sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

Tuz Deposu olarak bilinen bina 1944'te Vilayetçe satın alınarak yapımına başlanan Taş Bina ve üst kattaki otel projesi ile devam eder. Alt kattaki Akkahve kısa zamanda Mersinlilerin hizmetine girer. Kent tarihinin en ciddi kültürel yapılanmasına öncülük eden sanatçı grubunun aynı çatı altında bir araya gelmesi ancak 1954’te mümkün olur.

Akkahve, 1948-1962 yılları arasında Mersin’de gençlerin okul dışındaki zamanlarında bilgilendikleri, bilinçlendikleri bir mekan olur. Akkahve Hasan Baba diye bilinen şahıs tarafından işletilmekteydi, kendisi Rusya’da eziyet görmüş, birtakım işkencelerden sonra Türkiye’ye kaçmış bir Kazan Türk’üydü.

Akkahve

AKKAHVE YILLARI (1948 – 1962)

Edebiyat tarihçileri henüz sözünü etmiyorlar ama “Akkahve Sanatçıları” benzerine az rastlanır bir topluluktur. Edebiyatımızın topluluk ve akımlarının birçoğundan daha uzun ömürlü, etkili ve üretken olduğu halde “Akkahve Sanatçıları” taşrada (Anadolu’da) olduğu için görmezlikten gelinmiştir.

Bugüne değin yayımlanan (son yıllarda yoğun nostalji duygularıyla daha sık yayınlanıyor) söyleşilerin, anıların hemen tümünü, Doğan Akça’nın -İçel Sanat Kulübü- Bülteni'nde Mart 1995’ten beri her sayıda tanıttığı “Akkahve’nin Sanatçıları” dizisini, İlyas Halil’in öykü kitapları (Akkahve’den söz eden “Theodor Katz”, “Akkahve Günleri”, “Leylayı Arayan Adam” ve “Odunlarımı Ver Hakim Bey” öyküleri) ve Semihi Vural’ın çıkartmakta olduğu “Akkahve” dergilerini okudum. Akkahve Edebiyatçıları’nın Mersin’den hiç ayrılmayan ve en yetkin temsilcisi (1960’lı yıllarda topluluğun yayın organı olan “Elek” dergisini çıkaran) son yılların usta ressamı Sayın Doğan Akça’nın lütfettiği bilgilerden çok yararlandım. Şimdilerde, Akkahve’ye şöyle bir uğramış, orada çay kahve içmiş kişilerin bile kendilerini “Akkahve Edebiyatçısı” saydıklarını görüyoruz. 1950’li yılların ortalarında Akkahve’de birçok kere oturmuş ve sohbetleri dinlemiş bir kişi olarak Akkahve’yi ve o dönemi tanıtmaktan onur duyuyorum. Akkahve:”Şimdiki Belediye binasının bulunduğu yerde eski şekliyle taş bir bina vardı. Altında Alanyalı Mustafa Efendi’nin nal ve çivi fabrikası, üstü ise ev idi. Burası sonradan İdmanyurdu lokali de olmuştur. Tevfik Sırrı Gür Mersin Valisi olduktan sonra binanın özüne dokunmadan tadil ederek alt katını “Akkahve”, üst katını da “Akotel” şekline getirdi. Akkahve o tarihlerde Mersin’in müzikli, nezih bir dinlenme yeri ve aynı zamanda Mersinli sanatçıların bir sanat lokali haline gelmişti.” (Şinasi Develi) Vali T. S. Gür tarafından 1945 yılında Macar asıllı mimar Matisner’e hazırlatılan projeye göre yapılan düzenlemeler sonunda 1947 yılında Akkahve ve Akotel olarak hizmete giren binanın zemin katının taşları Beyrut’tan getirilmişti. “Mersin’de başka hiçbir binada görülmeyen sükkari taşıyla örülen çapraz tonozlar, sonraki yıllarda elektrikçi ve kalorifer ustalarının keskileriyle delik deşik edilmiştir. Çeşitli nedenlerle “amip” gibi bölünüp kimi zaman bilgisiz yetkililerce bir de beton kaçak kat çıkılan, çağına ve kimliğine hiç yakışmayan yeni düzenlemeler yapılan bu görkemli bina aslında Mersin’in en eki yapılarındandır.” (Semihi Vural) Akkahve kalın duvarları ve konumu nedeniyle loş ve serindi. Atatürk Caddesindeki kapısından girilirdi. Karşısında Güneş Sineması vardı. “Akkahve’nin bir lokanta kısmı vardı ve orada yemekle beraber içki de içilirdi. Ama Akkahvenin “müsteciri” (Beyaz Rus) Hasan Baba’nın eşinin çaldığı piyano eşliğinde verilen bir şölendi o yemekler. Tavla, oyun kağıdı ise kesinlikle yoktu. Sanatçı takımı da zaten yemek yiyecek kadar parası olmayan hatta bir çay içip akşama kadar oturup sohbet eden insanlardı genelde.” (Doğan Akça. Bülten sayı 34, s.12) Hasan Baba, işlerin kesat gitmesinden yakınır, zararın suçunu “yarı salak, bütünüyle sarhoş” oğluna yüklerdi. “Üç şairle iki ressam. Sabahtan akşama iki çay içip dünyanın derdine çözüm arıyorlar. Laf ebesi tümü de” derdi. (İlyas Halil “Teodor Katz” öyküsü) “Akkahve, gündüzleri pek kimsenin yaşamadığı ama akşamın ilk saatlerinden itibaren oluşan bir kültür okuluydu. Akkahve’de toplanan sanatçılar yeni yapıtlarını ortaya koyar ve bunlar tartışılır, eleştirilirdi.” (Bedii Demirseren, Mozaik sa.8) Akkahve kahvelikten çıkar bir sanat mabedine dönüşürdü. “Akkahve’nin en güzel yanı ak boşluğu, ak ışıkları idi. denize bakan kapısından arasıra mavi bir ışık dolardı.” (İlyas Halil Mektubundan. Bülten sa. 37, s. 27) Kuşluk vakti penceresinden denize bakınca “mavnalar, iskele, çakıl taşları, kayalıkta uyuklayan martı” görünürdü. (Ziya Arman) Çakıl taşlarını döven dalgalar, Akkahve sohbetlerine ya da şiirlere fon müziği olurdu.Betonla, asfaltla denizi dolduranlar o güzellikleri yok ettiklerinin farkında değiller miydi? Akkahveliler: Halkevlerinin kapılarına kilit vurulmuştu. 1930’lu yılların başından beri Halkevi çatısı altında yürütülen sanatsal olaylar nerede sürdürülecekti. O yıllarda yoğunlaşan etkinlikler sona eremezdi. Akkahve zaten “nezih” bir lokaldi. Karşısında Güneş Sineması vardı. Güneş Sinemasının özellikle 18.00 matineleri “en yeni filmleri” izlemeye gelenlerle dolup taşardı. “Sinemanın karşısı Akkahve, ak kemerli bir yapı. Dalgaların tam ucuna martı gibi oturmuş. Arkası deniz. Kahvenin içinde yağmur kokan bir serinlik akşam ağzı.” (İlyas Halil) Öğretmenler Lokali, Akkahve’nin bitişiğindeki Tüccar Kulübü’nün altındaydı. Lise öğretmenleri arasında Cahit Öztelli (1910 Erzincan i 1978 Ankara), Salih Ziya Arıkan (1915 Yumurtalık -1979 İstanbul) gibi yazarlar, Burhanettin Atay (1914 İstanbul – 1980 İstanbul), Aytekin Yakar (1927 Erzurum – 1967 Ankara), M. Gündüz Göktürk (1914 Malatya) gibi Edebiyat öğretmenleri, Hüsnü Mengenli (Fransızca öğret.) gibi çevirmenler, Haşmet Akal (1918 İstanbul – 1960 İstanbul) gibi ressamlar, Hikmet Hazar (1918–1989) gibi müzik öğretmenleri vardı. Lise öğrencileri arasında ise şiire, öyküye, resme tutkun öğrenciler çoktu. “Çok iyi öğretmenler” ile “çok iyi öğrenciler” karşı karşıya gelmişlerdi. Öğretmenler Akkahve’ye pek uğramazlardı. Öğrencilerin Akkahve’ye gitmesine okul idareleri ses çıkarmazdı. Adında “kahve” bulunduğu halde tavla şakırtıları, nargile fokurtuları duyulmayan “nezih” bir sanat ve kültür yuvasıydı. Lise öğretmenlerinin hatta öğrencilerin Resim Sergileri burada açılıyordu. İşte Akkahve, Güneş sineması, Öğretmenler lokali ve (birkaç yıl sonra salonu kiraya verilerek hizmete açılan) Eski Halkevi Binası, sanat ve kültür etkinliklerinin yoğunlaştığı bir dörtgen oluşturuyordu. Bu dörtgenin daha sessiz bir başka köşesini de Nuri Abaç’ın Mimarlık Bürosu ile Celal Çumralı’nın Adliyedeki yargıç odası oluşturmuştu. “Yıllar önce Nuri Abaç’ın bürosu bize aynı forumu sağlamıştı. İlk şiir münakaşaları, resim kavgaları, felsefe çekişmeleri Nuri’nin bürosunda başlamıştı. Sanat dövüşmeleri çok sonra Akkahve’ye Öğretmenler Derneğine atladı.” “Bir yandan bu türlü çekişmeler olurken diğer yandan Mersin, bir renkli şiir içinde yüzüyordu. Akkahve dünyaya açılıyordu. O günlerin Akdeniz kıyısında unutulmuş bir küçük kasabada yaşayan bir avuç sanatçı, oval bir tren yolunda giden katarlar gibi birbirlerini ittiler. Birbirlerine hız, güç verdiler. Kimin itip kimin itildiğini kestirmek olanaklı değil ne de önemli. O günlerin sanatsal anlamına hepsi ayrı katkıda bulundular.” (ilyas Halil) Akkahve konusunda Sayın Nuri Abaç’ın verdiği bilgiler çok önemlidir: “Mersin henüz küçük bir Anadolu kenti iken yani 1950’li yıllarda birkaç ressam, birkaç şair ve birkaç öykü yazarından ibaret bir grup insan zaten içten içe yanmakta olan bu ateşi harlandırmışlardır. Bugün “Akkahveciler” adıyla anılan bu grup ve Akkahve olayı Halkevi döneminden çok sonradır. Bu bir kurs olmamasına karşın birçok günümüz ünlüsünün yetişmesine katkıda bulunmuş bir okuldur. “Akkahve olayı giderek bir ütopya özelliğine bürünüyor. Resim yapanlar, şiir, öykü yazanlar bir araya gelmiştik. O dönemde fazla ses çıkartamayan (bir baskı mutlaka vardı) yine de itiraz hakkını kullanabilen, küçük ama çevresini etkileyebilen bir toplum oluşmuştu. Küçük bir lobi kurduk, dernek yapamadık bunu. Bir dostluk grubu olarak kaldık.Akkahveciler pek fazla değildiler başta. Ama sıkı bir beraberlik yaşıyorduk. Birkaç yıl sonra ikinci kuşak da aramıza katıldı. Onlardan sonraki kuşak da. Böylece üç kuşak sürdü. Genç sanatçılar zaten Mersin’in zengin kültüründen fazlasıyla yararlanmış, ateşlenmeye hazır sanat füzeleriydi. Sadece düğmeye basmak kalıyordu. “(Nuri Abaç ile Söyleşi. Bülten sa. 35 s. 4) (Nuri Abaç’a göre, Akkahve olayının, bugün başarı ile çalışmalarını sürdüren İçel Sanat Kulübünün kurulmasına kadar uzanan olumlu etkileri olmuştur.) “Akkahveyi ilk keşfedenler, o müthiş keyfi ilk tadanlar “birinci kuşak” Akkahveliler, Tevfik Sırrı Gür Lisesini 1953–1954 yıllarında bitiren, adlarını sanat dünyasına daha lise sıralarında duyuranlar olmuştur.Mersin Lisesinde şiir gecelerini başlatanlar, Halkevinin görkemli salonunda şiir akşamları düzenleyip (Hocaları Ziya Arıkan’ın yönetiminde), o gecelerde Lale Devri dekorunda Şair Nedim’i canlandıranlar (Teoman Karahun) yine anlardı.” (Doğan Akça. Bülten s.38) “Bu gençler, sonraları Türkiye’nin önde gelen sanat ve edebiyat dergilerine girerek adlarını duyurmakta gecikmediler. Hem de çok genç yaşlarına rağmen.” (Teornan Karahun) “Mersin Lisesi şair doluydu. Varlık’ın neredeyse her sayısında Mersin Liseli bir şairin şiiri çıkardı. Bu bütün okula onur verir ve şair dostlar arasında gizli ama güzel bir kıskançlık ve daha iyisini yapma hırsı doğururdu. Mutlaka hepimiz aşık ve mutlaka iki yudum şarapla kafayı bulan çocuklardık. Bir de denizin içinden mehtabı çıkarıp dereye ışıklarını vurdurduk mu, mutluluk hüzün, hüzün şiir olurdu.” (Doğan Akça. Bülten sa: 36 s.5) “1950’ler, Mersin’de lise yıllarında şiirli, heyecanlı aşk dolu yıllardı… Heykelin önünden Akkahve’ye doğru şiirler söyleyerek gerine gerine, bizi izliyorlar mı diye baka baka inerdik. Tıpkı bayramlarda izci olarak şişine şişine yürüdüğümüz gibi.” (Ergun Evren) “O zamanlar Şubat aylarında üniversiteli öğrencilerin tatile geldikleri günlerde yılın en büyük şiir günleri yapılırdı Akkahve’de. Yalnız şiir günleri mi? O günün önemli edebiyat sanat emekçilerini, büyük büyük isimleri biz hep orada o mukaddes kubbenin altında tanıdık. Her yıl ilkbaharda ünlü eleştirmen Nurullah Ataç Mersin’e gelirdi. “(Ergun Evren) Nurullah Ataç bir yazısında, Mersin gezisini ve Akkahve’yi gördüğünü anlatır. “Mersin’in Akkahve’sini gördüm, o Akkahve’de bir kara kahve içtim, sonra koca halkevini gördüm.” (“Prospera ile Caliban” s.72)

1. Birinci Kuşak Akkahveliler (1948 -1953): Şair, yazar Ziya Arıkan (1915 Yumurtalık­1979 istanbul), Abidin Subaşı (1931 Tarsus), A. Ercan Belen (1934 Gülnar), Teoman Karahun (1932 Akşehir-), Vedat Fuat Belli (1933 Mersin-), Ziya Arman (1932 Mersin), Ekrem Genç (1933 Mersin -) Oktay Baloğlu (1934 Anamur -) Ali Püsküllüoğlu (1935 Kadirli -), Şahinkaya Dil (1931 Çorum­ 1993), Turhan Oğuzbaş (1933 Mersin -) Necmettin Onel (1933 Mersin -), Mustafa Canpolat (1936 -), Nermin Tok (-), Nurer Uğurlu (1940 Adana-), Güngör Yerdeş (1933 Silifke-) Tarsus’tan: Ahmet Nadir Caner (1925 Tarsus – 1977 İstanbul), Necati Darendelioğlu (-), Sami Aşar (1932 -) Karikatürcü: Oğuz Turan (1928 istanbul) Ressam: Etem Çalışkan (1928 Tarsus) Ara sıra katılanlar: Suna Merze (Tanaltay) (1933 Mersin -), Ressam Güngör Danışman (Arıbal) (1934 Manisa-),Tarsus’tan: Ümit Yaşar Oğuzcan (1926 -1984), Ressam Duran Karaca (-),Amerikan Koleji’nden: Mete Akyol (-), Tuncer Karamustafa (-), Engin Ünsal (-) Askerliğini yaptığı İskenderun’dan ve İzmir’den : Tarık Dursun K. (Nermin Tok ile evlenmiştir.)

2. İkinci Kuşak Akkahveliler (1954-1956) : Şair, yazar: Ergun Evren (1936 Manisa), Özdemir İnce (1936 Mersin – ), Mansur Akyıl (-), RehberAydın (-) Halil Uysal (1939 Anamur – ) (Paris’te yaşıyor) Ressam Doğan Akça (1936 Mersin-) (Yumuktepe.com notu; ölüm 2007), Tiyatrocu Suphi Tekniker (1940 Mersin), İsmet Barlas (1939 Silifke – 1992 Mersin) Birinci Kuşak’tan sürdürenler: Sami Aşar, Vedat Fuat Belli, Ziya Arman, Oktay Baloğlu, Ümit Yaşar Oğuzcan

3. Üçüncü Kuşak Akkahveliler (1956-1959): Şair, yazar: İlyas Halil (1930 Adana -)(Kanada’da yaşıyor.) Celal Çumralı (1916 Konya – 1990 Mersin), Bedii Demirseren (1925 Beyrut – ), Aysel Payaslı (1936 Mersin -1975 Mersin), Osman Özeren (-) (Assubay Ortaokulu’nda Fransızca öğretmeni) Ressam Nuri Abaç (1926 istanbul -) Ara sıra gelenler: Suna Merze, Nurer Uğurlu 4. Elek’çiler, Kıyı’cılar : (1959-1962)Elek Dergisi (1960 – 1961): Zihni Balım (-), Güven Oğuzbaş (-) Haluk Aker ( -), A. Hilmi Turan (1938 Ilgın – 1987 Mersin), Kemal Sümen (-)İkinci Kuşak’tan katılanlar: Doğan Akça, Suphi Tekniker, İsmet BarlasKıyı Dergisi (1962 – 1963) : (Önceki Kuşaklardan) Ziya Arıkan, Sudi Abaç, Nuri Abaç, Aysel Payaslı, Celal Çumralı, Mansur Akyıl Yazı ve şiirleriyle, Mersin’de ya da Mersin dışında olan pek çok Akkahveli. Nuri Abaç’ın verdiği bilgilere göre bu listeye şu adları da eklemek doğru olacaktır:Üçüncü Kuşak Akkahvelilere (1956 ­1959) öykücü Zeliha Noyan ( – ), şair Zekai Yiğitler (1940 Mersin -), Feriha Öktemberk ( – ), ressam Nezihi Fırat ( – ) (Assubay Okulu resim öğretmeni), ara sıra uğrayan Mehmet Erdoğmuş ( – ) Kaynak; MERSİN'DE EDEBİYAT VE EDEBİYATÇILAR – Arşt. Gündüz ARTAN https://abdullahayan.wordpress.com/2017/08/01/tuz-deposundan-tas-bina-ya-15-ilyas-halil-in-akkahveli-mersini-abdullah-ayan-1-agustos-2017/ http://www.yumuktepe.com/akkahve-dogan-akca/ http://www.yumuktepe.com/akkahve-ve-akkahveliler-nuri-abac/